Gelgitler Arasından
Fırtınalı bir gönül diliyim ben
Sözlerim daha yorgun dönerler
Yalpan kayalara çarpan dalgalardan
Bir dağın yamacında
Karşı dağların seyrinde bulur
Ruhum sükûneti
Söz dediğime bakma
Ses ve harfin ismi bile okunmaz sözümden
Her gönüle akma
Nice gönül yılları aşan kuraklık girdabındadır
Kıtlık ağıtları yükselir âsumânından
Beni dağlara vuran
Gönül kazanında kaynayan muhabbetttir
Hamallığını yaptığım
Bir soylu davanın eri miyim
Eksik kemter bir fânîyim
Emeğimin adında ne yazar
Alın terimden sızan koku neye benzer
Çarşaf gibi serilmiş gölün yüzeyindeki yaprak
Hangi kıyıya vurur
Üzerindeki karıncanın umudu ne kadardır
Gövel ördek daldığında göle
Gagasında taşıdığı balık
Hangi cinstendir
Ne fark eder
Onun rızkı değil midir
Yağmurdan doluya
Doludan kara dönen soğuk harmanında
Beyaz örtü ne huzurlu bir üşümedir
Kardan bir muhabbet örtüsü çek gönlüne
Sonra bu örtü bineğin olsun da varlığın sesini duy
Duy ki
Dağlar taşlar
Kurtlar kuşlar
Söylesın Yunus’tan
Kumruların kurundan Şirâzî’nin Gülistân’ı okunsun
Mısrî Limni’de zincire vurulurken
Hacı Bayram ekmeğini satsın Eşrefoğlu Rûmî
Somuncu Baba mayasından Müzekki’n-nüfûs tütsün
Fuzûlî Su kasîdesin yazsın ulu Nebî’ye
Taşların selamı kulakların okşarken
Uhud eteklerindeki yarık kaya kucaklasın
En muhkem kalelerden daha muhkemdir
Yanağına müşrik kılıcı değdiyse
Okçular tepesinin önündeki
Şehitlikte saklıdır
Şehitler Serdârı Hamza’nın kanı
Orada atar mümin yüreklerin canı
Şeyh Şamil’in Kafkaslar’da şahlanan atının yeleleridir perçemim
Ohuldok yamaçlarında şakırdayan kılıçlarda resmim var
Kaderime tutsaklık yazılmışsa
Habbab bin Eret’in duyduğu acıyı bende duyarım
Resûlün ayağına batan dikenden
Ringlerde Muhammed Ali’yim ben
Kelime-i şehadetin ekranlara yansıyan yüzü
Tarihin bütün çirkefliklerini toplayıp yığmışlar bu çağa
Peygamberleri gece yurtlarından çıkarıp
Geride kalanların üzerine çöken azaptan korkarım
İnanmış az bir toplulukla arkalarına bakmadan
Gecenin ıssızlığında terkettiler
Doğup büyüdükleri toprakları
Gece gündüz gizli açık davetin ardından
Dedim ya fırtınalı bir gönül diliyim ben
Gah bu çağdan söylerim
Elçilere uğrarım bazen
Aşk erlerinin dumanına tutulurum bir vakitler
Sonra çenemi hakikat savaşçılarının kılıçlarına dayarım da
Ufka bakar
Bülbüllerin ötüşünde
Gülistanda
Gül dalında yaralanırım
Yağmurda ıslanır
Karda yaslanırım sessizliğe
İçimde kaynayan volkan
Hep muhabbet volkanıdır
Bilmem gönlümden sızan
Gözümden akan
Hangi ağıt türküsüdür
Oysa varlıkta gördüğüm
Vahdet türküsüdür
Dedim ya fırtınalı bir gönül diliyim ben
Dilim de
Gönlüm de
Sen
...
Sami Önler
Yorumlar
Yorum Gönder