Tevekkül Her işin başıdır
“Ne diye Allah’a tevekkül etmeyelim ki? Kuşkusuz O, bize (dosdoğru) olan yollarımızı göstermiştir. Elbette, bize yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz. Tevekkül edecek olanlar yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (14 / İbrahim 12)
Tevekkül, Allah’a güvenmek manasına gelmektedir. Bugüne kadar birçok tevekkül tanımı yapılmıştır. Tevekkül kavramının genel geçer tanımına bakacak olursak: Bir kişinin herhangi bir olay karşısında elinden geleni yapması ile birlikte Allah’a (C.C) kayıtsız ve koşulsuz bir biçimde teslim olmasına ve kendi kaderine razı olması olarak tanımlanmaktadır. Tevekkül edilmesi için öncelikle kişinin elinden gelen çabayı göstermesi lazım daha sonra durumu Allah'a bırakır. Şöyle bir gerçek var ki kişi elinden geleni yapmadan yeterli gücü sarf etmeden direkt ben Allah'a bıraktım derse bu büyük ihtimalle o işin olmama ihtimalini barındırmaktadır. Kâmil insan, elinden gelen gücü sarf edip daha sonra Allah'a tevekkül etmesi lazımdır. Tevekkül, bir nevi teslimiyettir kişinin var olan duruma karşı elinden geleni yaptıktan sonra " En azından içim rahat benim, ben elimden geleni yaptım." diyebilmelidir. Farz edelim bir talebenin var olan imtihanı için güzelce ders çalışıp Allah’a bırakması ( tevekkül etmesi) ile var olan sınava talebenin hiç çalışmayıp "Ben Allah'a bıraktım." demesi karşısında aklımıza şüphesiz bu nasıl olur ki bu durumda herkes hiç bir şey yapmadan her şeyi Allah'a bırakır ve o durum gerçekleşmediği takdirde o durum kendisi için hayırlı olmasına rağmen gerekli gücü sarf etmediği için bu durumun onun için hayırlı olmadığı düşüncesine girebilmektedir. Bu durumun temel sebebi ise tevekkülün ne olduğunun bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.
Tevekkül edilmesi, kişinin kalbinin mutmain olmasına sağlamaktadır. Kul, sıkıntılı anlarında var olan imkanlarını kullandıktan sonra Allah'a bırakması olarak görülmektedir. Yüce kitabımız Kuran'da tevekkül edilmesine dair birçok ayet yer almaktadır: Bir işe azmettiğinde artık Allah’a tevekkül et!” (Âl-i İmrân 3/159), Allah’a tevekkül edene, Allah kâfidir!” (et-Talâk 65/3)
Bunun yanında bizim kılavuzumuz olan Hz. Muhammed (sav) içinde tevekkül hayatının odak noktasında yer almaktadır. Nitekim peygamberimiz Resûlullah Efendimiz’in her adımında tevekkülün eserini görmek mümkündür. O, evine girip çıkarken, yatıp kalkarken, hülasa her türlü işinde bu hâlet-i rûhiye ile hareket ederdi. Peygamberimizin sürekli olarak da “Allah’ım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim, Sen’in yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Allah’ım! Beni saptırmandan yine sana, Sen’in büyüklüğüne sığınırım. Sen’den başka ilâh yoktur. Ölmeyecek diri yalnız Sen’sin. Cinler ve insanlar ise hep ölümlüdür!” (Müslim, Zikir, 67) duasını yaptığı bilinmektedir.
Hak dini olan İslam bize bir durumun hakkıyla yerine getirdikten sonra ona güvenmemizi ona tevekkül etmemizi istemektedir. Şüphesiz Allah bizi koruyan bizim hayrımızı istemektedir. Mevlâna şöyle demektedir: “Allah'a sığınmaktan daha iyi bir kale yoktur; kaleyi kendine yurt edin." Biz Salih kullar olarak bu kaleyi yurt edinip yurdumuzdan dışarı çıkmamamız lazımdır. Var olan durumlar karşısında elimizden geleni yapıp daha sonra Allah'a teslim olmamız lazım bu teslimiyetimizde ise samimi olmamız lazım. Bununla beraber bazı konularda kişi tefekkür edebilmeli, var olan durumları sorgulayabilmeli ve Allah'ın kulları için bahsettiği nimetler karşısında şükredebilmeli. Nasıl ki sevgi yanında saygıyı getiriyorsa tefekkürde yanında teşekkürü (Allah’a şükrü) getirmelidir.
Tevekkül bir nevi Allah’a bıraktıktan sonra kendisi için hayırlı olanı beklemesi ve var olan durumu da hayırla beklemesidir. Son olarak yazımı İskender Pala'nın bir sözüyle bitirmek istiyorum.
" Tevekkül olunuz. Zamanı bekleyiniz. Gelecek olan hayır ile gelsin. Allah'a boyun eğiniz."
İbrahim Ekinci
Yorumlar
Yorum Gönder