Mahbûb-ı Hudâ nûr-ı Cenâb-ı Hak’sın Ya Resulullah
Canım kurban olsun
senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
O’nun (s.a.v) hayatını anlatmak, kelimelerle tarif etmek neredeyse mümkün bile değildir. İnsanlara insanın mayasını ve manasını öğreten, melekût alemlerinin o dünde kalmışlığını ceberut ufuklarından gösteren ve lahutî alemleri bize hedef bildiren, yıldızlara uzattığımız merdivenleri kendi ellerimizle bize yaptıran o Zat’tır. O (s.a.v) ki insanlık için rahmet üzre gönderilmiştir. Hatta kimi kelam-ı kibarda yaratılış sebebimiz addedilmiş O’nunla (s.a.v) can bulmuşuzdur. Evet insanlık O’nunla (s.a.v) yaratıldı. Tekrar fıtrata O’nunla (s.a.v) erebildi. Ahlakını/yaratılışını O’nunla (s.a.v) sağalttı. Kendisini O’nun (s.a.v) ikliminde yetiştirdi. Ve ancak böyle bir buutla kendi bulunduğu o dünyadan Merhum mütefekkir Meriç’in dediği gibi yıldızlara merdiven atabildi. Ve belki öteleri ancak böyle duyabildi. İşte bu konu dahilinde bende dilim döndüğünce O’nu (s.a.v) anlatmak istedim. Lakin işbu konuyu bu seferlik kendi cümlelerimle değil de O’nun (s.a.v) hakkında yazılan destansı sözlerle anmak istedim. Şairlerimizin kurmaya çalıştıkları şuurla sizlere seslenmeyi tercih ettim.
Söze O Efendiler Efendisi (s.a.v) hakkında yazılan şiirlerden başlarsak ilk akla muhakkak Mevlid-i Şerif gelecektir. Süleyman Çelebi’ye ait olan eser bir rivayete göre yazılmasına sebep olan olay şöyle gerçekleşmiştir. Bursa Ulu Camiinin vaizlerinden birisi vaaz esnasında Bakara Suresi’nin 285. Ayetini okumuş ve Allah’ın peygamberleri arasında herhangi bir Fark olmadığını söylemiştir. O sırada cemaatten alim bir zat ayağa kalkmış ve Bakara Suresi’nin 253. Ayeti kerimesini okumuştur. Bu tartışmaları o esnada dinleyen Ulu camiinin imam-hatibi Süleyman Çelebi çok üzülmüş ve bu konu bir eser yazmaya karar vermiştir. Ve bugün elimizde bulunan halihazırda camilerimizde okunan Mevlid (Vesîletü’n-Necat) meydana gelmiştir. Halk arasında o kadar sevilmiştir ki yıllar geçmesine rağmen halen rağbeti hiç eksilmemiş okunmaya devam edilmiştir. Mevlid’in bu kadar sevilmesi hakkında Ziya Paşa Harabat mukaddimesinde şu dizeleri kaleme almıştır; “Dört yüz seneden beri efâzıl / Bir söz demedi ona mümasil / Tanzîre çok çalıştı yârân / Kaldı yine misl-i bikr-i Kur’an.” İşte bu kadar sevilen Mevlid’den birkaç beyit;
“Ol gice kim toğdı ol hayru’l-beşer / Ânesi anda neler gördi neler
Didi gördüm ol habîb’ün ânesi / Bir acep nûr kim güneş pervanesi
Berk urup çıkdı evümden nâgehân / Göklere dek nûr ile toldı cihân”
…
“Ey gönüller derdinün dermânı sen / Ey yaradılmışlarun sultânı sen
Sensin ol sultân-ı cümle enbiyâ / Nûr-ı çeşm-i evliya vü asfiyâ”
Evet Müteveffa şairimizin dilinden Sevgililer Sevgilisine yazılan beyitlerden yalnızca bir kısmı böyledir. Çelebi O’nu (s.a.v) “Ey gönüller derdinin dermanı olan sevgili! Ey yaratılmışların sultanı olan sevgili!” diyerek anmaktadır. O’na (s.a.v) olan özlemini böyle zikretmektedir. Kültürümüzde Habib-i zi-şan Efendimize belki binlerce şiir yazılmıştır. Meselemize devamı Meşhur şairlerimizden Fuzûli’nin kaleme aldığı Su kasidesinden berceste bir beyit ile devam edelim. O da şöyle anlatır sevgilisine olan aşkını; “Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su / Kim bu denli tutuşan odlare kılmaz çare su.” Akabinde başka bir şairimiz ile devam edelim. Mevlevî dedesi olarak da bilinen Şeyh Galip;
“Sultan-ı rûsül
şâh-ı mümeccedsin efendim,
Bî-çârelere devlet-i sermedsin efendim,
Divân-i ilâhide ser-âmedsin efendim,
Menşur-ı 'le-amrük'le müeyyedsin efendim.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim,
Hak'dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim.
Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda,
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-ı cezâda,
Gülbank-i kudümün çekilir arş-ı Hudâ'da,
Esmâ-i şerifin anılır arz ü semâda.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed'sin efendim,
Hak'dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim.”
Dizeleri ile sevdasını döker satırlara. Bizlerde bu beyitleri öyle manalı bulmuşuz ki camilerimizde kaside olarak okumuşuzdur. Başka bir kaside olarak okunan şiirimizde şöyledir;
“Gönül hun oldu
şevkinden boyandım Ya Rasulallah
Nasıl bilmem bu nirana dayandım Ya Rasulallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasulallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah”
Gönüller O’nun (s.a.v) neşvesi ile hun olmuş mesut ve bahtiyarlık bulmuştur. Efe Hazretleri ise sadırdan satıra şunları dökmüştür Nebiler Nebisi için;
“Âfitâb-ı kubbe-i
kübrâ Muhammed Mustafâ
Mâhitâb-ı "Leyle-i Esrâ" Muhammed Mustafâ
Mevcûd-i mele-i a'lâ şem'inin pervânesi
'İlm ü 'irfân mahzen-i deryâ Muhammed Mustafâ”
Bazı büyüklerimiz O’nun (s.a.v) yoluna düşmüşlerdir. Mübarek Ravzasını görmek için mesafe katetmiştirler. Bunlardan birisi de Urfalı şairimiz Nabi’dir. O yolculuk esnasında yanındaki yolcuyu uyarmak için kendine şu beyitleri serdeder;
“Sakın terk-i
edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dır bu
Nazargâh-ı İlâhî'dir Makâm-ı Mustafâ'dır bu
Mürâât-i edeb
şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı kudsiyândır busegâh-ı enbiyâdır bu”
Bizlere gelinceye kadar büyüklermiz her Peygamberimizin adı anıldığında salavat getirirmiş. Belki bu yüzden olsa gerek Sezây-ı Gülşeni şöyle demiş olsun;
“Ruh-ı pâk-i Resûl’e ver salavat / Mürde cismine ere tâ ki hayat”
Bu topraklarda yetişmiş nice Peygamber aşığı vardı. Medine’ye olan sevdası ile meşhur Ali Ulvi Kurucu Beyefendi de bunlardan birisidir. O Hz. Peygamber’e (s.a.v) olan hasretini aşağıdaki gibi dillendirmiştir;
“Aşkınla buhurdan
gibi tütmekde bu kalbim,
Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim...
Doğ kalbime bir lâhzacık ey Nur-i dilârâ,
Nûrun ki; gönül derdime dermandır Efendim...”
O nasıl bir aşk ki diller yanmak da gönüller tutuşmakta. Kalbimizde O’nun bir damlacık nuru olsa her derde deva olmakta. Devamı Mahmud Celaleddin Paşaya ait bir dörtlük ile sürdürelim;
“Ey fahr-ı rüsül
ümmetine eşfaksın
Lutf u kereminden nola kesmezsem ümîd
“Levlâk” serîrinde şeh-i mutlaksın
Mahbûb-ı Hudâ nûr-ı Cenâb-ı Hak’sın”
Peki ya ecdadımızın Peygamber sevgisi nasıldı? Onlar neler söylemişti alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz için. Mesela I. Ahmet Peygamberimizin mübarek ayak izi için şunları demiştir;
“N'ola tâcım gibi
başımda götürsem dâim
Kadem-i nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusûl'ün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün”
Kanuni ise Hz. Muhammed Mustafa Efendimize şöyle seslenmiştir;
“Nûr-ı âlemsin
bugün hem dahî mahbûb-u Hudâ
Eyleme âşıkların bir lahza kapından cüdâ
Gitmesin nâm-ı şerîfin bu dilimden dem-be-dem
Dertli gönlüme devâdır cân bulur ondan safâ
Umarım her bir adın başka şefâ'at eyleye
Ahmed ü Mahmûd Ebü'l-Kâsım Muhammed Mustafâ”
Evet Andelib-i Zişan Efendimiz (s.a.v) hakkında nice sözler şiirler yazılmıştır. O’nun hakkında nice eserler yazılmıştır. Hepsini zikretmek mümkün değil fakat sona yaklaşırken sizleri Merhum Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un bir dörtlüğünü sunuyorum;
“Dünya neye
sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o mâ'sûma bütün bir beşeriyet.
Yâ Rab, bizi Mahşer'de bu ikrâr ile haşret...”
Esasında yazılan tüm şiirleri burada sizinle zikretmek isterdim lakin yazımızın sınırları dahilinde burada bırakmam gerekiyor. Son olarak sizleri Medine Müdafii Ömer Fahreddin Türkkan Paşa’nın destansı dizleri ile yalnız bırakmak istiyorum;
Bir Ulü’l-emr
idin emrine girdik
Ezelden bey’atli hakanımızsın
Az idik sayende murada erdik
Dünya ve ahiret sultanımızsın
Unuttuk İlhan’ı Kara Oğuz’u
İşledik seni göz bebeğimize
Bağışla ey şefi’ kusurumuzu
Bin küsür senelik emeğimize
Suçumuz çoksa da sun’umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur
Doyarız bir lokma şefaatinle
Nedense kimseler dinlemez eyvah
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de ya Rasulallah
Ancak sen okursun yüreğimizi
Suları tükendi gülaptanların
dinmedi gözümüz yaşı merhamet
Külleri soğudu buhurdanların
Aşkınla bağrını yakmada millet
Gelmiş Türkçede Lebid, Hassan'ın
Yok bizde ne bürde ne muallaka
Yolunda baş veren Âl-i Osman'ın
Lâl ile yazdığı tarihten başka
Ne kanlar akıttık hep senin için
O Ulu Kitab’ın hakkıçün aziz
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman döğüşeceğiz
Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânı veremez Türkler
Ebedi hadimü’l-Harameyniniz
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler
Yasin Ertuğrul
Yorumlar
Yorum Gönder