GÜZEL İSİMLER (ESMA-İ HÜSNA)
Ol deyince olduran gönülleri iman nuru ile dolduran Allah'ın adıyla;
En güzel isimlerin sahibi, Adem'e bütün isimleri öğreten Haşr suresi 24. ayet-i kerimede de şöyle buyuran “O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler onundur” Allah’tır. Zira güzelden ve güzellikten bahsedilecekse öncelikle onun kaynağından bahsetmek gerekir. Bundan dolayı yazımıza Allah Teala Hazretlerinin rahmetinin, bereketinin ve yardımının bizimle beraber olması arzusuyla “Allah'ın adıyla” diyerek başladık. Peki bu güzel isimlerin kaynağını nasıl idrak etmeliyiz? öncelikle bu soruya cevap verilmelidir.
Allah Teala Hazretleri bir zata sahiptir. Dolayısıyla bu zat, kendisinin tanınabilmesini sağlayan birtakım sıfatlara da sahiptir. Bu sıfatlarda isimlerle Allah Teala Hazretlerine nispet edilmiştir. Bir misal vermek gerekirse Allah Teala Hazretlerinin isimlerinden biri olan “العليم” esması herhangi bir zaman ve mekân mefhumu kendi zat-ı ilahiyyesi için söz konusu olmayacak şekilde gizli, ayan her şeyi çok iyi ve hakkıyla bilen demektir. Bilme fiili zaten kendi zat-ı ilahiyyesin de mündemiçtir ayrıca Allah Teala Hazretlerinin de bir sıfatıdır. Dolayısıyla bu sıfat “العليم” ismiyle Allah Teala Hazretlerine nispet edilmiştir. Fakat bu bilme fiili bizim gibi mahdud yani sınırlandırılmış bir biçimde değildir. Zaten bunu yukarıda da” العليم” ismini açıklamaya çalışırken de ifade ettik.
Ariflere göre bütün Esmaül Hüsna “Eimme-i Seb’a ve Ümmühat-ı Esma” olarak da ifade edilen yedi esmadan neşet etmiştir. Bu isimlerin hangileri olduklarına dair farklı görüşler ortaya konulmuştur fakat biz bunlara pek fazla girmeden bu isimlerin hangileri olduğunu ifade etmeyi ve Allah Teala Hazretlerini bilme açısından Allah-insan, Allah-kâinat ilişkisinde Esma-i Hüsna’nın rolünü ifade etmenin daha mühim olduğu kanaatindeyiz. İbni Arabi (k.s) “Ümmühat-ı Esma” olarak ifade ettiği bu isimler, Eş‘ari mütekellimlerinde kabul ettikleri yedi subuti sıfatlardır (Hayat, İlim ,Semi’, Basar, İrade, Kudret, Kelam). İnsanoğlu sınırlı bir varlık olması hasebiyle sonsuz olan Allah Teala Hazretlerini şu sınırlı duyu organlarıyla idrak edemez çünkü sonlu olan, sonsuz olanı ihata edemez, kuşatamaz. Dolayısıyla idrak edemez. Hazreti Pir Mevlâna (k.s) her şeyin zıttı ile kaim olduğunu, Allah Teala Hazretlerinin bir zıttı, aksi olmadığı için idrak edilemeyeceğini ifade etmiştir. Buna göre Allah Teala Hazretleri sıfatlarından ve bu sıfatları nispet edilen Esma-i Hüsna'sından tanınır. “Âdem” olan insan ve bu kâinat, Allah Teala Hazretlerinin “الخالق (el hâlık)” isminin bir tezahürü olması hasebiyle Allah Teala Hazretleri bütün kâinatı, alemleri esmasıyla ihata etmiştir. Bundan dolayı esma Mahmut Erol Kılıç hocanın deyimiyle “görülürler aleminin yapı taşları, ana sütunlarıdır.” Bunun için Esma-i Hüsna, hakkı ile bilinip idrak edildiği takdirde Allah- insan, Allah- kâinat arasındaki ilişkide idrak edilebilir. Hadis olup olmadığı konusunda ihtilaf olan fakat ariflerin sıklıkla dile getirdiği “من عرف نفسه فقد عرف ربّه (Kendini bilen/tanıyan Rabbini bilir)” bu ifade, bu ilişkiyi veciz bir şekilde açıklamaktadır.
Allah Teala Hazretlerinin bir ismi zikredildiği takdirde zakirin zihninde, iç dünyasında o ismin manalarının canlanması, tecelli etmesi ve zakirin o isme mutabık olarak davranış sergilemesi mana ile isim arasında bir bağ olduğunu çok net göstermektedir. Dolayısıyla Esma-i Hüsna'nın kaynağına, manasına inilebilmesi için ilk önce esma duraklarına doğru bir yönelişin, hareketin olması gerekir. Bununla beraber esma durakları Bakara Suresi 31. ayette Allah Teala Hazretlerinin de buyurduğu gibi “وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا (Ve “Âdem”’e bütün isimleri öğretti...)” Adem olan insanda mündemiçtir. Bundan mütevellit “Âdem” olan insan Allah Teala Hazretlerini tecelli ettiren, bütün esmanın manalarına ulaşabilen tek varlıktır. Allah Teala Hazretlerinin “Âdem” olan insanı “halife” seçmesi ve bütün Esma-i Hüsna’yı Adem'e öğretmesi, ifade edilenlerle bir paralellik göstermektedir. Bu anlatılanları “اَفَلَا تَذَكَّرُونَ (Artık siz düşünmez misiniz?) “Nahl suresi 17. ayeti mucibince en mükemmel şekilde yerine getirenlerin mutasavvıflar olduğu görülmektedir. Zikredilen iki ayet beraber düşünüldüğünde tasavvuftaki zikir halkalarında esmanın zikredilmesiyle “Âdem” olan insana öğretilen bu Esma-i Hüsna, manaları ile zakir'in kalbinde, mana aleminde açığa çıkmaktadır. “Âdem” olan insanının Allah Teala Hazretlerini tecelli ettiren tek varlık olması da bu sebepledir. Zira Allah Teala Hazretleri uluhiyyet sıfatları dışında bütün Esma-i Hüsna “Âdem” olan insanda en mükemmel şekilde açığa çıkmaktadır. Burada kastedilen Allah Teala Hazretlerinin insana hulul etmesi değildir. Zira Allah Teala Hazretleri mekândan ve yarattıklarına benzemekten münezzehtir.
Hülasa Allah Teala Hazretleri şehadet aleminde zatıyla değil esmasıyla bulunur çünkü bu alem Allah Teala Hazretlerinin zatını ihata edemez. Birtakım ayetlerden ve “nefsini yani kendini bilen rabbini bilir” ifadesinden hareketle insanoğlunun Allah Teala Hazretlerini bilebilmesi için evvelen kendisinde mündemiç olan Esma-i Hüsna'yı açığa çıkarmalı, hedefe ulaşabilmek için tezekkür durağına uğramalı ve daha sonra “esma” nuruna tutunup Allah Teala Hazretlerine yani hedefe ulaşacak bir seyri sülük içerisinde olmalı ki bu da rehbersiz olamaz çünkü binek veyahut araç ne kadar da bizim kontrolümüzde olsa da rehber olmadan çöller aşılamaz. Bundan mütevellit insanoğlu kendisini tam anlamıyla idrak ettiğinde kendisine hizmetkar olan bütün mahlukatı ve Allah Teala Hazretlerini de tanıyabilir. Nitekim bir amaç için yaratılan insanoğlunun, bu amacından ve bu amaca ulaşmada esmanın bir araç olduğundan bihaber bir yaşayış sergilediği bu modern hayatta, “Âdem” olan insana Esma-i Hüsna'nın bu yönünün tekrardan hatırlatılması için Esma-i Hüsna’ya bu cihetle bakılması daha elzem görülmüştür. Zira Yunus Emre’nin deyimiyle;
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir”
Ercan Evik
Not I: Yazının bulunduğu dergiyi okumak için tıklayınız
Yorumlar
Yorum Gönder