Hakikate Uyanmak: Diriliş
Ecel atı zaman dizginiyle koşmaca gelir.
Zamanda ve mekânda süzülerek gideriz bizde. Varıp önüne duracağımız kapı, bizi şu şehvet ve arzular diyarının gafletinden sonsuza dek alacak kapı, ölüm kapısıdır. İçinde yaşadığımız hayat ve dünya konağının sahibinin huzuruna doğru bir yolculuğumuz var. Konağında ağırlandığımız mülk sahibi bizi huzuruna ister. İkram ve mekanlarıyla kendimizden geçip misafiri olduğumuz Sultan’ın cemalini müşahede lezzeti her lezzetin üstündedir. Hakk dostlarından biri derki “Bizim içinde bulunduğumuz manevi huzur ve lezzeti yeryüzü sultanları bilseler onu bizden almak için üzerimize ordular sevkederlerdi.”
İşte bu lezzetin peşinde olmak gerekir. Kulluk, marifet, muhabbet, zikir, şükür ve huzur lezzeti.
Önce derin bir tefekkür gerek hayatımızın geçmişine dair. Bu tefekkürde henüz hiçbir şey olmadığımız zamanla başlamalı işe. Yaratılmamız, doğumumuz, bugüne kadar yaşadığımız süreçler, bu süreçlerde kesintisiz bir şekilde Rabbimiz’in nimetlerine ererken, yüzbinlerce, belki milyonlarca insanın, varlığın katkısı var hayatımızda. Üzerine basıp gittiğimiz toprağın katkısını düşünür müsünüz? Havanın, suyun, güneşin ayın vs. katkısı.
Halbuki toprağı okşamalı, suya yumuşak bir dokunuş yapmalı, havayı nezaketle içimize çekmeli, güneşe gülmeli, ayı selamlamalı değil miyiz bin şükürle? İnsanlara teşekkür, saygı ve dahi muhabbetle ne kaybederiz? ...
Derin tefekkürle acziyetimizi, noksanımızı görüp pişmanlık ve tövbe ateşinde pişmeliyiz ki olalım. Olmak haddi zatında var edenin varlığında erimektir ve onun var ettiklerinin sırrına ermektir.
Bir kelebeğin ateşe kendini attığı gibi, aşk ateşine huşu serinliğiyle atmalı insan kendini. Varlık aşk ile varlığını sürdürürken insanda aşk ile yeniden dirilmeli, dirilmeli ki rıza sırrına öyle erilmeli.
Aşkı mutlak cümle güzelliklerin, yaratışların, varlıkların sahibi Yüce Maşuk’adır. Bütün aşklar ondandır. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Memo Zîn, Yunus, Mevlânâ Hüdâvendigâr, Nesîmî, Niyâzî Mısrî, Fuzûlî, Nigârî ve daha nice yüzbinler ariflerin aşkları O’ndandır ve O’nadır.
Tefekkürle Marifete erip oradan muhabbete geçebilirsen sende bu çağın Nesîmî’si, Yunus’u olursun. Hüdâvendigâr gibi aşkla döner, Şeyh Şamil gibi karanlık cepheleri İman ve Cihâd ile kılıçların şakırdısında aydınlatır, küffarın üzerine yağarsın. Sonra Hemedan’da Yûsuf’u Hemedânî olup, doksan bin Mecusi’ye tevhid şerbeti içirirsin.
Onun için yırtmalı gaflet perdesini ve abdestle açılmalı mahmur gözler, namazla gönül gözleri, zekât ve infak ile halkın irfânı uyanmalı. Oruç ile nefsi tutup ruhu özgür kılmalı, kılmalı ki her nefes dirilmeli yeniden. Diriliş emrini Hayy ve Kayyûm olan Allah azze celle’den almalı.
Diriliş ölümden sonra ebedî hayata uyanışın adıdır. Gaflet ise bir nevi manevi ölüm gibidir. Varoluş anlamını yitirip dalıp gitmek dünya’ya, zevke, şehvete sefaya. Daha da ötesi günah girdabında yitip gitmektir gaflet. Dünya, zevki sefa, şehvet, şöhret ve günahtan kendini özgür kılmaktır diriliş. Diriliş varlığın ve kendinin farkına varmak. Diriliş hakikate uyanmaktır. Diriliş Hayy ve Kayyum olanın zikriyle kendine gelmektir.
Diriliş gönlünde Hakk ve hakikat aşkının yeşermesi ve nihayet cümle varlığa aşk gözüyle bakabilmektir. Her nefes uyanık olan dirilmiştir. Diriliş aldığı nefesin farkında olmaktır.
Ey Fenâ yurdunun Bekâ yurduna namzet misafirleri; hayatınız bu diyarda bir misafir olmaktan, yolcu olmaktan öte değildir. Önünüzde duran menzilin yolcusu olduğunuzu unutmayın. O menzilin ilk kapısı ölümdür. O kapıdan geçinde herkesi bekleyen iki kapı var. Cennet kapısı, cehennem kapısı. Hangi kapının önüne varacağını dünya hayatındaki inancın ve amelin belirleyecek. İman ile dirilir, Salih amellerle kendini geliştirirsen Cennet yurdun olur.
Ne mutlu Mümin kullara, Salih amelleriyle güzel kul olanlara!
Sami Önler
Yorumlar
Yorum Gönder