Şura 52-53’e farklı bir bakış…

 

 

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ

 

İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah'ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah'a döner

 

Mezkur ayetleri her okuduğumda, işittiğimde sözümden caymışlık hissiyatı kaplar gönlümü. Nankörlüğüm yüzüme vurulur gibi, sanki bir randevum varmışta gitmemişim, ama buna rağmen beni bekleyen her zaman olduğu yerde beklemeye devam etmişte, kendisiyle karşılaşmışım ve yüz yüze gelmişiz, bana beni epeyce beklettin dermişçesine bir hallere bürünürüm, utanırım, mahcup olurum. Önce kitabın yüce sahibine, kendisine indirilen kutlu nebiye, hıfz mücadelesi veren kutlu taşıyıcılarına ve en son halkada bana bu kutlu emaneti verenlere mahcubiyetim, bir kor ateşi gibi olur yakar tüm benliğimi. Abartı gibi bulabilirsiniz bu sözlerimi lakin ayetin, anlam dünyamdaki yansıması her defasında beni bu etkilenişle sarsıyor. Kalemim yettiğince yazacak olursam, bu ayet benim ilim yolcuğumdaki samimiyetle ettiğim dualarıma sadık kalamadığımı, Kuranın hadimi olmak için var gücümle çalışmadığımı hatırlatır bana. Sahip olduğum ilim adına her türlü edinimin, Rabbim tarafından verildiğini, buna karşılık ne verilen bu nimetin şükrünü yerine getirmediğimi, ne de ilmi Allah rızası için ondan gelen bir emanet olarak artık görmediğimi hatırlatır bana. Bu hatırlatma, önce düşünce dünyamda kendimi sorgulamaya götürür, sonra da bir tövbeye…

Emanetçi metaforunu bu yazımda sıklıkla kullanacağım ki bence kendisinde ilim var olan, az olsun çok olsun her birimiz bir emanetçiyiz, çünkü her birimiz dünyaya hiçbir şey bilmeden geldik. Rabbimiz ilmini kuşaktan kuşağa aktararak emanetçi yüreklerle bize kadar getirdi. Tabi emanet olan ilimden kastım her türlü ilim olacağı gibi nicesinin hidayetine, imanına sebep olan Kuran ve hadis merkezli ilimlerdir bunu ara bir cümleyle belirteyim. Önceki kuşak emanetçilerinin çabalarını ilim mücadelelerini okudukça hangimiz olduğumuz halden utanmıyoruz ki hem. İşte benim bu utancımın bir başka boyutu da ayrıca okuduklarımdan daha ziyade şahit olduklarımdan ötürü. Rabbimin beni bu güzel insanlara şahit kılmasına şükretmem ve beni daha fazla şevke getirmesi gerekirken tembellik edişimden dolayı mahcubiyetim kat ve kat her defasında bu ayetle katlanır. Halbuki örnek aldığım şahsiyetten/lerden emaneti nasıl yüklenmek gerektiğini, nasıl emaneti verirken canını, sağlığını hiçe sayarak, sevdiklerinden ayrı kalarak, her türlü mücadelenin verilmesinin gerektiğine şahit olmuşken, emanetçi nasıl olunur, omuzlarda nasıl taşınır, hayata nasıl tatbik edilir, hepsine şahit olmuşken, ne yazık ki şu ana kadar hakkıyla ne emanetçi ne olduk ne şahit olduklarımız gibi olduk…

Gerçekten bir noktada bu yazımı hem nefsi muhasebemi yaparak hem de Rabbime niyazda da bulunarak yazıyorum. Rabbim şahit kıldırdıkların gibi olabilmeyi, nicesine emanetçi olabilmeyi, bizlere örnek olanlar gibi olabilmeyi nasip eyle. Üzerimizde bizlere ilim tahsil ettirmek için bunca emeği olan emanetçilerine yakışır emanetçiler eyle bizleri, haklarını ödeyebilmeyi nasip eyle… peki önce kendime sonra yazımı okuyan kardeşime soruyorum. Emanetçiliğimizi yapmadığımız takdirde bu mübareklerin, tam anlamıyla haklarını ödeyebilir miyiz? hiç sanmıyorum. Furkan süresi 30. ayetinin anlam dünyamdaki karşılığı her zaman bu sorumun cevabını verir bana…

(وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورا (Kıyamet günü Allah’ın gönderdiği) Resul de şöyle diyecektir: “Ya Rabbi; gerçekten kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar.)

Ayeti kerimeyi düşündüğümde, Allah resulünden itibaren, kuranı(ilmi) emanet bilen, bu emaneti emanet aldığı gibi nicemize, emanet kılan nice mübareğin, bizlerden şikâyet edebileceği gerçekliği uyanır zihnimde. Gerçekten emaneti, emanet bilmeden yaşadığımız, hakkını vermediğimizde emaneti mahcur bırakanlar olarak, Rabbin huzurunda ümmetinden olduğumuz için övündüğümüz, peygamberlik nuruyla nurlandığımız başta peygamberimiz hz. Muhammed (sav) olmak üzere, nice emanetçiye mahcup olabiliriz. Bu gidişle olacağız da… Gel başta ben olmak üzere, kardeşim artık emanetimizin hakkını vermeye niyet edelim. Emanete hıyanetlik etmeyelim, mahcubiyetimizi en içten duygularımızla yaşayalım. Kitabımızdan, kendisini çok beklettiğimiz için özür dileyelim, üç aylara da gelmişken, ilim yolculuğumuzu gözden geçirelim emanetçi olduğumuzu hatırlayalım ve en büyük emanetimizle Kuranla dirilelim…

Yusuf Taş 



Yorumlar

Popüler Yayınlar