YERYÜZÜNÜ İMAR ETME AÇISINDAN İNSAN
Arapça “ins” kelimesinden türeyen insan sözcüğü beşer, insan topluluğu gibi anlamlara gelmektedir. İnsanı sadece somut olarak ele almak onu yanlış anlamaya yol açar. İnsan aynı zamanda soyut bir varlıktır. Duyguları olan, düşünebilen, hissedebilen…
Allah’ın ihsan ettiği nimetlerin en büyüğü şüphesiz ki akıl yetisidir. Akıl, insanı diğer canlılardan ayıran temel özelliktir. Akıl vesilesi ile ilahi hitaba mazhar olmuş olan insan, sorumluluk sahibi bir varlıktır. Bezm-i Elest’de verdiğimiz sözün yerine getirilmesi akıl sahibi insandan beklenen husustur.
İnsana iyiyi veya kötüyü seçme hürriyeti verilmiştir. O, aklıyla eşyanın hakikatini kavrayabilir, yeryüzündeki varlığının gerektirdiği sorumluluğu yerine getirebilir. Buna karşın bu görevleri ifa etmede insanın karşısında aşması gereken engel vardır. Bu engel insandır. Heva sahibi insan, arzularına ve isteklerine yenilip zaafa düşebilir. Dünya hayatının geçiciliği, kalıcı olanın ise ahiret olmasından hareketle insanoğluna yeryüzünde büyük bir sorumluluk düşmektedir.
İnsanlığın atası ve ilk peygamberi olan Adem’i (a.s.) Cenab-ı Hak özel bir yaratışla (Bakara, 2/30) yaratmıştır. Alemlerin rabbi, onu (a.s) halife kılmıştır. Sözlükte halife kelimesi vekil, birisinin işini takip eden, ardıl gibi anlamlara gelmektedir.
Aynı zamanda yüce kitabımızda buyurulduğu üzere “yeryüzünde halife yaratacağım”[1] ayeti özelde Adem (a.s.) olsa da insanoğluna da bu sorumluluk yüklenmiştir. Elbette hiçbir varlık Allah’ı temsil edemez. Fakat bize bahşedilen yeryüzünde Allah’a hakkıyla kul olabilmek, O’nun emir ve yasaklarına uyabilmekle olur. Tabi bu kutsal emri okurken şu husus da dikkatimizden kaçmamalı: yeryüzüne halife olarak gönderilen insanoğlu, bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmeli. Dünyamızı en güzel şekilde imar etmeyi; adaleti, eşitliği, hakkı, hayırlı ve güzel işler yapmayı kendine referans edinmelidir.
Yeryüzünün en şerefli varlığı olması ve aklıyla diğer tüm canlılara hükmedebilmesiyle insan, eylemlerinde adaleti, eşitliği, hakkı gözetmezse dünyamızı yaşanılacak bir yer olmaktan alıkoymuş olur. Bu hususta insanoğlu aklını kullanıp hırslarına uymazsa kötü emellerinin peşinden gitmezse “yaşanabilir bir dünya” inşa etme yolunda büyük bir adım atmış olacaktır. Yeryüzünü imar edebilecek, bayındır hale getirebilecek başka bir varlık olmadığına göre bu görev hepimize düşmektedir. Daha adil bir dünyayı el ele vererek kurabiliriz.
Bu itibarla yeryüzünün asıl amacı olarak daha yaşanabilir ve adil bir dünya için bu sorumluluk her birimize düşmektedir. Bu dünyadaki her şey bizi ebedi saadete, daha ulvi yer olan ahiret için araç olması gerekirken amaç haline getirilmemeli, eşyanın kıymeti ne ise ona o değer verilmelidir. Nitekim “dünya, ahiretin tarlasıdır” sözü de kulağımıza pelesenk olmuştur.
Salih Çelikgöz
Yorumlar
Yorum Gönder