İNSAN VE DEĞİŞİM – PLANLI SÖMÜRÜ


    Allah’ın selamı sizlerin ve tüm kardeşlerimizin üzerine olsun dergimizin değerli okuyucuları. Geçen sayımızda sizlere Hz. Âdem babamızın yaratılışından başlayıp Rönesans ve Reform devrimlerine uzanan insanlığın; madden ve manen değişiminden söz etmiştik ve bu hususta önemli bir kavram olan “Planlı eskitme” kavramına bir giriş yapmıştık.

    Bugün ki yazımızda bu kavramı detaylıca ele almayı ve günümüze dönük olan etkilerinden biraz bahsetmeyi istiyorum; Planlı eskitmeyi: Herhangi bir ürünün imalatı esnasında ürüne biçilen kullanım süresi olarak tanımlayabiliriz. Daha detaylıca izah etmek istersek; “İmalatçının sürekli olarak mal tedarikini sağlayabilmesi için ürünün işlevini eksik bırakması veya bırakılan bu eksik işlevleri zamana yayıp tüketiciye sürekli bir alım ihtiyacı oluşturması” olarak tanımlayabiliriz. Bu kavramın en can alıcı örneklerinden birini 121 yıldır yanan” Centennial Light” (yüzyıllık ışık) adı verilen ampul bizlere sunmaktadır; öyle ki bu ampul Kaliforniya’nın Livermore-Pleasanton İtfaiye Departmanında 1901 yılından beridir sürekli yanmaya devam ediyor. Mamafih üretildiği çağda bulunan imkanlar düşünüldüğünde oldukça dayanıklı olduğu görülen bu ampulün; günümüz teknolojik gelişmişliğinde diğer ampullerin ömrünü yirmi otuza katlaması; bu hususta bize düşünmemiz gereken ayrıntılar sunuyor.

    Planlı eskitmenin bir diğer örneğini: Kendisiyle tonlarca kiloya sahip arabanın çekilebildiği çoraplar gösteriyor. Hususi olarak bayanlar için naylondan üretilen bu çoraplar; 1940 tarihinde dönemin kimya devlerinden biri olan Dupont tarafından üretildi. Sağlamlığını kanıtlayan bu çorapların dayanıklılığını günümüzde üretilen kadın ve erkek çoraplarıyla kıyasladığımızda nasıl bir israf düzenine çekildiğimizi anlamak zor olmasa gerek. İşte bunun gibi birçok örneği artık hayatımızın her devresinde görmekteyiz.

    Bilhusus (bu hususta) üreticilerin ve Para baronlarının bitmek bilmeyen iştahları hayatımızın her alanında bizi olumsuz etkileyebilecek durumların ortaya çıkmasına, “Naturel Life” (tabii/doğal hayat) anlayışının gitgide yerini “Unnatural Life” (tabii/doğal olmayan hayat) anlayışına bırakmasıyla fıtri insan yapısının bozulmasına ve art niyetli kurum ve şahısların; dünya barışına zeval getirecek ve birçok bireyin hayatını tehdit ve tehlikeye atacak silahları üretmelerine yol açtı. Böylece insanları kendi hegemonyaları ve kötü emelleri altında ezmeyi başararak, arzu ettikleri fasit dünya hayatına bir kapı aralamış oldular.

    Şimdi bu mevzuyu örneklendirerek açıklamaya çalışalım: 20.yy’dan itibaren gelen bu süreçte yediğimiz yemeklerde kullandığımız malzemelerin yapısının değiştirildiğini ve tat anlayışımızın bozulduğunu sık sık gündemden takip etmekteyiz. Esasen bu durumun gerçekten ciddiye alınması gereken bu duruma dönüştüğünü siz okurlarıma iletmek isterim, tam anlamıyla bulunduğumuz dönemde bünyesinde ilaç barındırmayan veya yapısında herhangi bir değişiklikte bulunulmamış doğal ürün! neredeyse kalmadı; dikkat ederseniz doğal ürün dedim çünkü: Diğer sınai ürünlerin (abur-cubur vb.) içerisinde kullanılan kimyasal maddelerin insan sağlığı ve yapısına verdiği hasarların düzeyini hastane kayıtlarından çok net bir şekilde anlayabiliriz. Tabi bunu bile bile bizi hapsettikleri bu zevk hapishanesinden çıkmak için epey bir zihin eforu harcamak gerekiyor. Bilmukabele (bununla beraber) yaşantımızın vazgeçilmezi olan teknolojik aletlerin ve binek araçlarının; sürekli olarak değişime uğrayarak bir üst modele kendini aktarması ve eski modellerin artık işe yaramayan ve çağın gelişmişliği altında ezilen birkaç metal parçasına dönüşmesi de cabası. Yani herhangi birinizin satın aldığı bir alet aslında sizin değil! trajikomik…, buna ilaveten ülkelerin çıkardıkları Kimyasal silahlarla diğer ülkeleri tehdit etmeleri, işkal etmeleri, yok etmeleri veya harap etmeleri iki elimizi kafamızın arasına alıp düşünmemize yol açacak birer sebepler silsilesi

    Sadece bunlar mı? Tabiki hayır; bankacılıktan turizme, ulaşımdan savunmaya, evden vasıtaya; her şey de ama her şey de bizler birer piyon konumundayız, sanal devrim çağında daha doğrusu “Metaverse” çağında nasıl bir konumda olacağımız da muamma; umarım bu gidişata dur diyecek, gelişim karşıtı değil denetleyicisi olan bir çağ ve insanlarla karşılaşırız. Selametle 

Yusuf Huzeyfe Egrin


 

Yorumlar

Popüler Yayınlar