İnsanın İrade ve Zaman bilinci
Hamdolsun sayısız nimetleri gök ve yer sofrasından insana sunan Rabbimize ki, O, insana zaman, mekan ve irade üçgeninde lütufta bulunmuştur. Lütuflarından en büyüğü ise insana kendi cinsinden peygamber göndermesidir.
Ve gönderdiği ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa'ya salâtu selâm, tahiyyâtu ikram olsun.
Varlıklar içerisinde insan, düşünüp taşınıp karar verip kararını uygulama iradesi gösterebilme kabiliyetindedir. Bu düşünme ve iradesi ile, diğer varlıklara belli bir oranda tasarruf edebilme imkanına kavuşmaktadır ki, insan düşünce ve iradesinin bilim ve tekniği bugün hangi seviyelere getirdiği ortadadır. İnsan elbette kendine bahşedilen kabiliyetleri kullanacak ve bir taraftan yaşam kalitesini artırırken, bir taraftan da kendini savunma kabiliyetini geliştirecektir. Bu zaten ilk insandan bugüne öyle olagelmiş kıyamete kadar da öyle gidecektir.
Ancak insanın serüveni Habil ve Kabil çağından beri iki mecradan gelişmektedir. Hakikat ve Batıl mecrası. O çağdan bugüne, insanlık tarihi bu iki mecranın birbiriyle kapışması ile sürüp gelmiştir.
İrade etme, irade ettiğimizi yapma imkânımız bize sorumluluk yüklemektedir. Hem bu dünyada hem de ahirette kimsenin zorlaması olmadan düşünüp kurgulayıp yaptıklarımızın sonuçlarına katlanmak durumundayız. Önümüze kocaman bir dünya; toprağı, havası, suyu ve nice imkanları ile serilmiş bulunmaktadır. Biz insanlar yeryüzüne sığamıyor gökyüzüne hevesleniyoruz. İrademiz, isteklerimiz bizi rahat bırakmıyor. Haddi zatında yeryüzünde bulunurluğumuzun temel gayesi, varlığın bize sunulan nimetlerini, üzerinde yaşadığımız dünyadaki diğer varlıkları da göz önünde bulundurup kullanarak, yeryüzünü imar edip, Hakk’a güzel kulluk ederek huzurlu bir hayat sürüp, bize ayrılan fani zaman ve mekândan ebedi zaman ve mekâna göç edebilmektir.
Her yılın, ayın, haftanın, günün, saatin ve dakikanın bir sonu olduğunu görüp duruyoruz. Kum saatimiz hiç durmamacasına işliyor. Tükenen ömrümüzdür. Ömrümüzü nasıl tükettiğimiz önemlidir. Zira ömrün sonu vakti tükenmez bir zamanın başlaması ile gelecek. Güzelim dünyaya biterken ömür, ahirete başlayacak. Ve ahiret bu dünya hayatında yaptıklarımızın karşılığı olacak ki, “Kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını görecek; kimde zerre miktarı kötülük yaparsa karşılığını bulacak.” (Zilzâl, 8)
İnsan idrak ve ihya ettiği zaman kadardır. Bilinç ve şuurla bir anlık zamanda alınan bir nefesle insan kurtulabilir de ebedi kayıp da yaşayabilir. Süleyman Çelebi ne güzel söylemiş:
“Bir kez Allah dese aşk ile lisan
Dökülür cümle günah misli hazen”
Şuurla, farkına vararak varlığın sahibini yâd etmek insana ebediyeti kazandırabilir. Bu yâd ediş, ona üzerindeki günah yüklerinden kurtulmasını sağlar, temizlenir arınır da makbul bir kul olma yoluna girer.
İnsan çevresini, varlığı görme iradesini gösterip zamanı kıymete bindirmelidir. Güneşin doğuşunda, karanlığın çökmesinde, nehirlerin akışında, toprağın baharda coşuşunda, çayırda çimende, bülbülün şakımasında, yaz aylarında akşam üstü guruba doğru gölet ve dere kenarlarında kurbağaların vıraklamasında, ağustos böceğinin durdurak bilmeyen ötüşünde hasılı Allah’ın yarattığı cümle varlıklarda o kadar güzel mesajlar var ki irade gösterip zaman ayırıp görmeye, okumaya değer.
Sizleri yer ve göktekilerle cümle varlığı görmeye ve okumaya davet ederim. Ne mutlu gözü ve gönlünü açıp, irade gösterip, zamanı ilmek ilmek dokuyup varlığın sırrına erenlere!
Ne mutlu!
Sami Önler
Yorumlar
Yorum Gönder