ZAMAN MI BİZİM İRADEMİZDE BİZ Mİ ZAMANIN İDARESİNDEYİZ?
Akan bir nehri zihnimizde tahayyül edelim. Nehir, biz kenarından geçsekte geçmesekte kendi doğasında hızla akmaya devam edecektir. Akan nehrin bu kez içine girmeyi deneyelim. Nehir bizi alıp hiddetiyle götürür mü yoksa nehre meydan okuyup bastığımız yerde sabit durabilir miyiz? Bu soruya vereceğimiz cevap bizim gücümüzü, irademize sahip çıkıp çıkmadığımızı, nefsimize yenik düşüp düşmediğimizi gösterecektir. Nitekim güç bizden yana ise akan nehir ne kadar şiddetli olursa olsun suyun bizi alıp götürmesine izin vermeyiz. Güç sadece kuvvet ile değil bilakis zihinsel güçte vardır. Zaman da iştiyakla gürce akan bir nehir gibidir. Zamanın seline yakalanıp karanlık dehlizlere yuvarlanabiliriz de irademizi kullanıp zamanı idare edebiliriz de. Bunun için bizler Müslümanlar olarak model alacağımız zaman takvimimiz beş vakit namazlarımızdır. Takvimlere baktığımız zaman bugün 06.03’te imsak vakti girmektedir. Bizler de zamanımızı, anımızı namaz vakitlerimize göre dakika dakika, an an planlayıp değerlendirdiğimiz vakit israf ettiğimiz bir dakikamız bile olmayacaktır. Zamanı biz yönettiğimiz taktirde bir Müslüman olarak vermiş olduğumuz sözlere riayet etmiş olup dakik hareket etme planını devreye sokmuş olacağız. Kur’an-ı Kerim’de Asr suresine baktığımız zaman müfessirlerce ‘Asr’ kelimesinin zaman anlamında kullanıldığı rivayet edilmiştir. Ayet-i kerimeye vav harfi ile kasem ederek Allah Teala giriş yapmıştır: “Asra (zamana) yemin olsun ki...”. Böylelikle görüyoruz ki surenin başında zamana yemin edilerek zamanın insan hayatındaki ehemmiyeti oldukça büyüktür. Yerde ve gökte var olan tüm mevcudat ve buna zaman da dahil, her şey insan için yaratılmıştır. İnsanın hayatı da nitekim çok kıymetlidir. Zaman bizim için hayatın ta kendisidir. Ölüm de zamanın kendisidir. Adım atmamız, yürümemiz, koşmamız, gece gözlerimizi kapayıp sabah fecr vaktinde gözlerimizi ayrı bir güne açmamız, kahvaltımızı yapıp yola çıkmamız ve kendi işimize revan olmamız, bunların hepsi bizim için birer kader ve bu kaderimiz bir zamana mukayyet tutulmuştur. Onun içindir ki içinde bulunduğumuz her anın bir hesabı, her amelin bir mükafatı, cezası, karşılığı vardır. Bunun karşılığını alacağımızı Allah azze ve celle ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk-2). Ayet-i kerimeye baktığımız zaman ölüm ve hayat mefhumları birer zamandan ibarettir. Yaşadığımız zaman hayatımız, hayatımızın sona ermesi ise ölümdür. O yüzden zaman kavramına sığdırdığımız hayatımızı en güzel şekilde, Peygamber Efendimiz’ in (sav) güzel ifadesiyle “Allah’a daha çok şükreden bir kul olmayayım mı?” şiarıyla hareket edersek şayet Allah Teala’nın bizlere sunmuş olduğu imtihanı elimizden gelen en güzel şekilde verebilmiş olma şerefine nail olabiliriz. Zaman bizim için her anımızdır. Zamanı kelime olarak sadece algılamamalıyız. Gece karanlıklara bürünür, gündüz nurlarla aydınlanır, gökyüzü yıldızların zarafeti ile şenlenirken bunların hepsi bir hesaba ve ölçüye riayet edilerek ikame edilmektedir. En azından kitab-ı mübinimizde Allah’ ın (azze ve celle) yemin ettiği kavramlara baktığımız zaman çoğu şey zamana delalet etmektedir. Müslümanlar olarak da kendi yaşantımıza baktığımız vakit Allah’ın yemin ederek bizim dikkat kesilmemizi istediği kavramları aksatıyoruz ve dikkate almıyoruz. Leyl suresinde Allah Teala geceye yemin etmektedir. Oysa bizler geceyi hoyratça kullanıp, yatsı namazımızı en geç vakitlere bırakıyoruz hatta kimi zaman uykumuz ağır bastığı için sünnet namazları terk dahi edebiliyoruz. Bilakis Allah Teala gönderdiği yüce kitabı ile günlük yaşantısının insanın fıtratına nasıl uygun olacağını izah etmiştir: “Uykunuzu dinlenme vesilesi kıldık. Geceyi (uyku için) örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.” (Mülk 9-10-11).
Gece bizlere Allah’ın bir rahmeti olarak dinlenme vesilesi kılınmıştır. Bizler bu rahmetten kendi fıtratımıza uygun bir biçimde istifade etmezsek hem fiziksel olarak hem de manevi olarak gelişimimizi tamamlayamayız ve hayatın türlü hengameleri içerisinde ruhen bir çöküntü içerisine gireriz. Ruhsal durumlarımız, psikolojimiz, hayata karşı bakış açımız, güne moral ve fiziksel olarak dinç başlamamız, bunların her biri günlük uyku ihtiyacımızı alıp almayışımıza göre farklılık göstermektedir. Nasıl ki sabah kahvaltı yapmadan veya bir bardak su içmeden güne başlayamıyorsak düzenli ve verimli bir uykumuz olmadığı müddetçe de yolda madden değil ruhen yürüyen, kendi varlığımızdan habersiz bir varlıkmış gibi yaşarız. Tüm bunlar bize gösteriyor ki bizi yaratan Allah, bize bir kaftan biçti. Biz bu kaftanın bir kolunu giyip diğer kolunu giymiyoruz. Oysa ki bizi bizden iyi bilen Rabbimiz bu aciz bedenimize nasıl yön vermemiz gerektiğini ayetleriyle ve Rasulü’nün (sav) hadisleriyle beyan ediyor. Bize düşen ise “İçinde bulunduğum anı en verimli bir şekilde nasıl değerlendirebilirim?” sorusuna yanıt arayıp cevabını vakit kaybetmeden vererek harekete geçmektir. Yarınlar dünün etkisi altında ilerler. Dünümüz bereketli ve hayırlı olursa yarınımızın daha fazla hayır ve bereketle dolması için çabalarız. Elbette ki yapmamız gereken her geçen gün hayatımıza yeni bir şeyler koyabilmek, yeni bir şeyler öğrenmek, okumak, ilmek ilmek hayatımızı Allah’ın renkleriyle renklendirmek, gönlümüzü O’nun ırmağının suyuyla ferahlatmak, O’nun isimleriyle kalbimizi inşiraha kavuşturmak, O’nun kitabıyla kendimizi terbiye etmek, O’nun Rasulü ile şekillenmektir. Konumuz zaman iken değinmemiz gereken başka hususlar bulunmaktadır. Zaman içinde zaman vardır ki değerli anların idrakine erenlere ne mutlu! Şu an içerisinde bulunmuş olduğumuz üç aylar bizler için birer fırsat, bizler için bir bereket mevsimi, bizler için mağfiret baranı. Yağan yağmurlar bize nasıl ki rahmetin birer habercileriyse içinde bulunduğumuz mübarek aylarda keza öyledir. Oruç mevsimi, af dileme fırsatı, Rahman’ın rızasını kazanabilmenin en güzel zamanları yani güneşin açtığı toprağa cemrenin düştüğü göğün rahmet nazarıyla baktığı mübarek günlerdeyiz. Cuma günleri en basitinden her hafta ayaklarımıza serilen bir müjdedir bizim için. Efendimiz (sav) buyuruyorlar ki: “Cuma vakti içinde öyle bir zaman dilimi vardır ki, Allah o esnada yapılan duaları reddetmez.” Keza kadir gecesinin tarihine baktığımız zaman da Allah o gecenin net bir tarihini vermemiştir. Cuma günü duaların geri çevrilmediği an içinde bu geçerlidir. Buradan anlamamız gereken husus şudur ki bizim dilimiz, zikrimiz her daim Allah ile beraber olmalıdır. Müslümanlar olarak İslam, bizim hayatımızın her ‘an’ındadır. Zamanın kıymetini bilmeliyiz ve yediğimiz yemeklerde nasıl israf etmeme kültürü ile büyüdüysek keza zamanı da israf etmeme kültürümüzü geliştirmeye mecburuz. Çünkü zaman bizim ömrümüz hatta sağlığımızdır. Zamana yapılan yatırımlar değer kaybetmez. Zamana yatırım yapmazsak bu kez değer kaybeden biz oluruz. Allah’ın katında olan değerimiz zaman ile eş orantılıdır. Bu orantı kul ile Allah arasında dengeli bir şekilde bina edilirse Asr suresinde bahsedilen ‘İnsan gerçekten ziyandadır.’ çerçevesinden beri oluruz, ‘Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.’ dairesine gireriz. Girdiğimiz bu daire kulluk vazifemizi layığıyla yerine getirdiğimizin bir işaretidir. Şu bir gerçektir ki zamanını boş bir şekilde uyuyarak ve israf ederek geçirenler zamanın hızlı geçtiğinden şikayetlenirler fakat ıstırap, yorgunluk, çile ve emek vererek zamanını dolu dolu geçirenler için bulundukları an çok kıymetli ve dakikalar onlar için senelere eş değerdir. Sabahına uyandığımız her gün ‘zaman mı bizim irademizde biz mi zamanın idaresindeyiz?’ sorusunu kendimize sorabilmeliyiz ve kendi hayat planımızı oluşturarak bir yaşam mücadelesi vermeliyiz. Unutmayalım ki bizim yaptığımız planlarda Allah’ın bizim için yazdığı kadere dahildir. Çizdiğimiz planları korkmadan dakikçe uygulamaya koymadığımız her saniye kendimize olan güvenimizi kaybedeceğiz ve dünya denilen bu oyun sahnesinden ismimiz her geçen gün harf harf silinecektir. Ne mutlu ardında amel defterlerini açık bırakabilenlere…
Mustafa Erdoğan
Yorumlar
Yorum Gönder