İlm-i Âlem
Asırlardır tartışıla gelen, ne olduğu, neden olduğu, nasıl olduğu hakkında yüzlerce teori öne sürülen, binlerce tez yazılan âlemin ilmini bilmek elbette o kadar kolay değil. Literatürde birçok anlam taşıyan bu kavramın en bilindik anlamlarından biridir kâinat. Her bir dinin kâinat anlayışı ve onun oluşma süreci farklılık gösterir. Kimisi yoktan var edildiğini, kimine göre Tanrıdan taşıma sonucu oluştuğunu, kimisi ise tesadüfler silsilesi şeklinde kendiliğinden meydana geldiğini ifade eder. İslam dini içerisinde de farklı yorumlar olmakla beraber Ehli sünnet anlayışımıza göre kâinat cevher ve arazlardan vuku bulur.
Allah-u Teala A'raf Suresi 54. ayeti kerimesinde gökleri ve yeri altı günde yarattığını buyurmuştur. Buradaki altı günün 24 saat olduğunu düşünenlerin olduğu kadar altı günün altı evre yani 6 jeolojik zaman içerisinde yaratıldığını kabul edenler de var. Bizim asıl meselemiz kâinatın nasıl yaratıldığı değil, bu uçsuz bucaksız evrenin yaratılma amacının ne olduğudur. Zaman ve mekândan münezzeh olan Rabbimizin güzelliğini gelmiş geçmiş hiçbir dünya gözü ona nazar edememiş, O'na bir tek Firdevs-i Alâ'ya vasıl olan o şanslı gözler nazar edecek. Rabbimiz kendisini görme şerefine nail olan kullarından eylesin bizleri. Evrenin yaratıcısı olan Allah-u Teala her ne kadar kendini bu evrenin zaman ve mekânından münezzeh, onu göremeyeceğimiz bir şekilde yarattıysa da eserlerini gözler önüne sererek varlığını hissettirmiştir.
Âlem yaratıldı. İnsanlığın amacı ise kendisini yaratan varlığa ulaşmak, O’nu bilmek, O'na kulluk etmek, hayatını O yüce varlığın istediği biçimde idame etmek olmalıdır. Etrafımızda gördüğümüz her şeyin özünde saklıdır Allah'ın dokunuşu. Bitkiler, hayvanlar ve en önemlisi ise Eşref-i Mahlukat olan insana baktığımız zaman en ince ayrıntısına kadar bir sistematik içinde ayarlanmıştır. Allah'ı bulmak için mucize arayan kişiler sadece mucizeyi arayan bedenlerini görebilirlerse bu onlara en büyük mucize olacaktır. Dünyanın içinde bulunduğu uçsuz bucaksız galaksi, galaksileri kapsayan evreni, tüm bunların bir tesadüf eseri oluşamayacağını kavramayan bir kişiyi hangi manevi duygu doyurur ki. Kendisini yaratan yüce varlık, kendisini ona göstermek için o kadar eser yaratıp bunları ulaşılamaz bir düzeyde plana sokan, bu dünya organizmasının bir parçasına da insanı koydu ve bizi bu organizmanın en üstüne koyup Eşref-i Mahlukat yaptı. İlmi âlemi bilinir bilinmesine de âlemin özünde olan Alemlerin Rabbinin ilmini bilmedikten sonra ne hacet âlem ilmine.
Onur Damar
Yorumlar
Yorum Gönder