Nefse Zindan Bize Armağan Ramazan

 Bizler bir mevsimin açan güneşi gibi olmalıyız. Bir baharın açan çiçekleri gibi olmalıyız. Her mevsim gelip geçer ve ardı ardına yaz sonbaharı, kış ilkbaharı kovalar, aylar ardı ardınca bir esen meltem yeli gibi akıp gider. Fakat mevsimler ardında bir iz bırakmadan gitmez. Dolular yağdırır, fırtınalar estirir, seller vurdurur, ağaçlar yeşertir, otlar filizlendirir kara topraktan, donlar vurur kara toprağa ve tekrar gömer yeşil yeşil ağaçları, sarı sarı papatyaları. Bizde öyle bir mevsime girdik ki öyle bir iklime girdik ki bu iklimden çıkarken bizde bir iz bırakarak çıkmalı. Ramazan iklimine giriyoruz. Ramazan, bizim için bir isim değil bir yeniden dirilme, yeniden öze dönme, bizi yeniden Kâlû belâya sürükleyen, kalplerimizde Allah’ın zikriyle dalları göğe yükselen yaprakları gürül gürül esen ağaçlar büyütmeli, bizim için bir bereket mevsimi olmalı. Her Ramazan’a ulaşma bizim için bir şükür vesilesi olmalı ve her kaçırdığımız, hakkını veremediğimiz Ramazanların özrünü îfâ edebilmeliyiz. Bizler gün geçtikçe, başımıza dünyanın hâileleri, sıkıntıları, dertleri dûçar oldukça bir olgunluğa erişebilme yoluna giriyoruz. Ramazan, bizim hayatımızda bu olgunluk sürecinin meyvesi mahiyetine gelebilmeli elbette. Ağaçtan kopardığınız meyveyi bir ısırıktan sonra kenara bırakırsanız şâyet önce kararmaya sonra çürümeye başlar. Ramazan ise her gidişinde bize yeni ramazanlara iştah açtırır. Tadını inşallah alacağımız bu Ramazan, içimizde kendini öldürtmez aksine hissettirdiği teravih, zikir, namaz, oruç, sabır, iftar, sahur gibi güzel meyvelerinin tadına sabırsızlıkla, bize yine, yeniden ulaşabilmeyi arzu ettirir. Recep ayına yaklaştığımızdan bu yana “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” diye dua niyazlarında bulunduk. Evvela elhamdülillah dualarımızın kabulü hususunda bir şükre muhtacız. Allah nasip ederse gönüllerin mesrûr olduğu, kalplerin inşirâh bulacağı, kardeşliklerin pekişeceği, safların omuz omuza dolacağı, bu gök kubbede hoş bir sadâ olan selâların her ramazan akşamı duyulacağı bereket mevsimi olan Ramazan’a gireceğimiz için Allah’a şükretmeliyiz. Ramazan, bize bir zindan değil aksine bizim için bir hürriyet, bir özgürlük, bir kulluk bilinci, bir bilgi bilinci, Müslüman olabilme şuurudur. Kalpler ancak Allah’ı zikrederek mutmain oluyorsa bizler on bir aydan daha hayırlı olan bu ayda her anımızda neden Allah’ı zikre koşmayalım? Bizim vazifemiz, Allah’ın bize ihsan edeceği lütufları aramaya koşmaktır. Nasıl kuşlar her sabah kursakları boş gökyüzünde deverân edip yuvasına kursakları dolu geliyorsa bizlerde bu bereket mevsimine kalbimiz, gönlümüz, dilimiz aç ve susuz girip Kadir gecesine, bayrama tabiri caizse obur vaziyette boğazımıza kadar dolu girmeliyiz. Çünkü biz Allah’ın rahmetine muhtacız, O’na kul olmaya, O’na şükre muhtacız. Nitekim biliyoruz ki Allah Teala bizim sûretlerimize değil kalplerimize ve amellerimize bakacaktır. Bizler öyle bir zamandayız ki Asr suresinin gereğince hüsrana uğrayanlardan olmamak için amel-i sâlihler ile bu mevsimde kendi dünyamıza bereket yağmurlarını yağdırabilmeliyiz. Yağmur bazen rahmet olur bazen azap olur. Yağmura gönderdiğimiz suyun buharı önemlidir. Toprağımıza damlayan suyumuz ne kadar temiz, ne kadar içi salih amel molekülleriyle doluysa güneşin ısısıyla o kadar temiz ve güzel bir vaziyette gökyüzüne buhar olup arz edilecek. O arz, bize ahiretimizi verecektir, o arz, geri dönüş, bize bereketli yağan yağmur, cennette ırmaklar, bahçesinde nice ağaçlar yeşertecektir. Dünya suyumuz ne kadar temiz olursa Allah’a amellerimizde o kadar temiz buharlaşıp arz olunur. Biliyoruz ki o gün geldiğinde küçük büyük hiçbir şeyi bırakmaksızın kitap, tüm amellerimizi önümüze sayıp dökecektir. Cenâb-ı Allah, dünyamızı ahirete yatırım vesilesi kılsın, Ramazan iklimini cûş-u hurûş içinde dolu dolu geçirebilmeyi nasip eylesin. Her birimiz bu âlem-i zindanda fâniyiz ve dâr-ı bekâya tayin edildiğimiz vakitte irtihâl edeceğiz. Âlem, harsız olmaz, gönüllerde yârsız olmaz. Âlemin hârında yâr için yanmak gerek. Yâr o ki yaktığı yeri yeşertmeli, İbrahim aleyhisselâm’ı esenliğe kavuşturduğu gibi, Yûsûf’u Mısır’a sultan ettiği gibi… Ateş düştüğü yeri yakmaz bilakis ateş düştüğü yere Mevlâ’sından bir esenlik götürür. Önemli olan ateşin kimden geldiğidir. Ateş bir fâni beşerden gelirse üzerimizdeki tüten dumanlarından başka bir şey olmaz. Bu Ramazan o Ramazan olmalı, öyle bir iklime girmeliyiz üzerimizde baharın râyihalarını, papatyaların renk cümbüşlerini bırakabilmeli.

Sevmek gerek bir yâr-i fânîyi Fakat ölmek gerek yâr-i bâkî için…

Mustafa Erdoğan


 

Yorumlar

Popüler Yayınlar