Nefsi silmek değil bilmektir erdem
Nefis: İnsanın mahiyeti, özü, kötü ve iyi düşünce ve fillerinin yönlendiricisi, arzu ve heveslerinin kaynağı olarak kullanabileceğimiz bir mefhumdur.
Nefsin neliğini kavrayıp, terbiyesinin yapılması gereklidir. Çünkü; insanı insan yapan da insanı insanlıktan çıkaracak olan da kendi nefsidir. İnsanı alâ-yı illiyyîne yani bir insanın ulaşabileceği en yüksek nokta olan yücelerin en yücesine çıkaracak olan da esfeli sâfiline yani bir insanın düşebileceği en aşağılık mertebeye düşürecek olan da kendi nefsidir. İnsanı dârı bekâda cennet nimetlerine kavuşturarak en büyük ve en güzel ödül olan Allah’ın cemâliyle müşerreflendirecek olan da cehennem çukurlarından bir çukura düşürüp azaba düçar kılacak olan da kendi nefsidir. O halde nefis denilen mefhum bu denli önemli ise nefsin mahiyetinin bilinmesi, kontrolü ve tezkiyesi elzemdir.
Nefsi bilmenin, terbiyenin ve tezkiyenin birçok yolu vardır. En etkili yol, nefsin istek ve arzuların yerine getirilmeyerek tabiri caizse onun kölesi değil de onu kendimize köle kılmaktır. Nefsin bilinmesi ve kontrolü ile öyle bir noktaya gelinir ki nefis, yeme dediğiniz şeyleri yemeyecek, yapma dediğiniz şeyleri yapmayacak, gitme dediğiniz yerlere gitmeyecek, söyleme dediğiniz kelâmları etmeyecek noktaya gelir. Bu noktaya gelindiğinde nefsi iyiye, hayra ve doğruya yöneltmek kolay ve mümkün olacaktır.
Allah ve resulünün buyrukları doğrultusunda yaşamaya gayret etmek başlıca gayemizdir. Nefsin heva ve heveslere kapılarak doğru yoldan sapması pek tabii ve kolaydır. Bu sapmanın olmaması için nefsin bilinmesi ve dizginlenmesi gerekmektedir. Nefsi hepten ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi bunun denenmesi dahi yanlış bir eylemdir. Nefsin kontrolünün sağlanması, nefis eyerlerinin elimize alınması, nefsin eğitilmesi ve Allah ve resulünün buyrukları doğrultusunda hayat sürmemize engel olmamasına çalışılması elbette ki daha doğru ve mümkün olandır.
Bize can içinde can veren Rabbimize karşı yükümlülüklerimizi yerine getirmek bu dünyadaki başlıca amacımızdır. Bu gaye doğrultusunda yaşamak elbette ki zordur. Karşımıza gerek kendi nefsimizden dolayı gerekse de kendi irademiz dışında güçlükler çıkacaktır, çıkmaktadır. Bilinmelidir ki doğru yolda olmak ve ilerlemek meşakkatlidir. Her yiğidin harcı değildir. Bizler bütün zorluklara rağmen Rabbimizin yardımıyla sıratı müstakim üzere olup bu yoldan ayrılmayarak doğru yol üzere dünyadan ahirete göç etmeye gayret etmeliyiz. Bunların vuku bulması için kendi benliğimizi bir kenara bırakarak nefsimizi bilmemiz, terbiye etmemiz gerekmektedir. Ben değil biz demeli, her müslümanı kardeşimiz bilerek dert ve sıkıntılarını kendi dert ve sıkıntımız bilerek bunların giderilmesi için çaba sarf etmemiz gerektiği gibi onların sevinç ve mutluluklarını da paylaşmayı bilmeliyiz. Niyazi Mısri “ben sanırdım âlem içre bana hiç yâr kalmadı, ben beni terk eyledim gördüm ki ağyâr kalmadı” diyerek bu düşünceleri veciz ve latif bir şekilde ifade etmiştir. İnsan, benlik duygusu bir kenara bırakarak nefsinin şerrini bertaraf ederse her yaratılmış varlığı yaratana olan sevgi ve muhabbetinden dolayı dost olarak görecektir. Burada dosttan maksadımız, yaratılan her canlı ve cansız varlığı özü ve varlık sebebinden dolayı kıymetli bir emanet olarak görüp emanete en doğru ve güzel şekilde muamele etmektir. Rabbimiz bu emanete hakkıyla riayet etmeyi, nefsimizi tasfiye ve tezkiye ederek bilmeyi, nefsimizin kölesi olmamayı aksine yönlendirici ve hâkimi olmayı, şu fani dünyada her an Kendisi ile birlikte olup rızası dahilinde bir yaşam sürdürerek ahirete intikal eylemeyi, ahirette de cemali ile müşerreflenmeyi nasip eylesin. Selametle kalın.
Mehmet Şekerhan
Yorumlar
Yorum Gönder