Kulluk Şuuru
اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
“Bî-vücûdem aşk odu bilsem benim nem yandırır
Yanuben küllî kül oldum pes dahî nem yandırır
Yandırır gerçi cihânda aşk odu âşıkları
Lîk ben âciz kulunu katî muhkem yandırır”
Öyledir ya aşk; yaş iken de yandırıyor, bütünü kül ediyor ardındaki hiçliği bile yandırıyor.
Pişmeden anlamaz kişi aşkın halini
anlayanda bilmez kendi mecalini
Hakkın sabiti bildiriyor ahvalini
Seyrette gör aşkın güzelim cevvalini
Allah’ın (C.C.) selamı hepinizin ve hepimizin üzerine olsun değerli ahlaf dergisi okuyucularımız, Ramazan’ı Şerife ulaşmanın müessir maneviyatının abd üzerinde uğrattığı tahavvülata dikkat-ı nazar etmişizdir. Bu ahvalin kul üzerindeki şa’şaa-i cemalinden gözlerimiz kamaşıyor ve bu ahsasın baki kalan ömrü fanide de devam etmesine hep iştiyak duyuyoruz. Tabi bu lütf-u kerem-i İlahi’nin beni ademe tezahürü olsa gerek ki bu şehri Ramazan’da nefsi insani törpüleniyor ve diğer aylarda olmayan bir maneviyat odasında kendimizi devran ediyor buluyoruz. Kulluğun naçizane havasını iliklerimize kadar soluyup, rızayı İlahi için sarf-ı amal-ı hasenede iştigal ediyoruz. İşte bu yaklaşan on bir ayın sultanı, hasta nefislerin ilacı, kurbiyetin vasıtası ve şeytanın kanayan yarası olan güzeller güzeli Ramazan ayına hazırlık ola ki yazımız, belki yazan ve yazılanın râhına münir olsun umarız.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ (Al’i İmran 102)
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Azimuşşan’da bizlere şöyle hitapta bulunmaktadır; (Ey iman edenler! Allah dan nasıl korunmanız gerekiyorsa, öyle kendinizi (Allah'ın azabından) koruyun. Ancak ve ancak Allah'a teslim olmuş olarak ölün.) Kulluğun mahiyeti olan “Efendiyi” tanımak ancak ona karşı duyulan derin saygı ve itaat ile elde edilebilir. Kul o siraçtan peyda olan nurun izinden giderek kulluk kapısına ulaşır, Ulaştığı bu kapıda derviş olur da içeriye alınmayı bekler. Rızayı İlahi bu mürid zatın üzerine tecelli edince artık ona hikmetin kapısını aralar. İşte bu lütfettiği hikmet, hayrın büyüklerinden biridir ki (Bakara 269) peygamberlere verilen bu hediyenin bir kısmı kendisine de verilmiştir. Artık abd; mana aleminde mevzilenip eşyanın hakikatine hikmeti nazar ile bakar. Hayat mecmuasından Kaleme giden nüktelerden izler arar ve ubudiyetin lezâizinden kendini kaybetmiş olarak bulur. Tabiidir ki bu makama erecek kişi birçok mücahededen geçip türlü türlü ıstıraplara dûçar olur, lakin emeksiz yemek olmaz kavli hikmeti gereğince bunlar hakikat-ı hayattan birer pasajdırlar. Mamafih birçok nebi daha rüştüne ermeden birçok vezaif ve imtihanat ile kemale ermiş ve hakkı taşıyan elçi olmak şerefine nail olmuşlardır. Bu manada her bir kula düşen vazife; nebilerce taşınan bu nuru Rahmaniye ulaşmak için onların da tuttuğu Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak ve bu yolda server olanların adımlarını takip etmektir. Bu şekilde kulluk şuuruna ulaşıp, bu şuur ile intiha eylemek bizlere nasip olur biiznillah.
Selametle.
Yusuf Huzeyfe Egrin
Yorumlar
Yorum Gönder